Kimim?

1992 yılında, soğuk mart ayının 23. gününde dünyaya gelmişim. Adımı “Ersin” koymuşlar.

Peki neden Ersin?

Bu soruyu ben de küçüklüğümde babama sormuştum. Abimin adını “Yasin” koymuşlar. Uyaklı olması açısından bana da “Ersin” olsun demişler. İsim koymakta ki bahaneye bakar mısınız? Ama koymuşlar işte… Adımı beğenmediğimi sanmayın, adımı seviyorum. Ali, Ayşe gibi sıradan bir isim değil, tam tersi marjinal bir isim.

Çok haylaz bir çocukluk dönemi geçirmişim. Rahat durmayan, misafirliklerde sürekli ağlayıp, eşyalarınızı kırıp-döken çocuk var ya, işte onlardan biriymişim. Bu yüzden de annem beni hiç yanından ayırmazmış. Ana sınıfına başlamadan önce, sürekli ana kuzusu olduğum için ayrılmakta bir o kadar güç durummuş. Çünkü; annem beni ana okuluna bıraktığında, ben sürekli ağlarmışım. Ama insan alışıveriyor bir süre sonra… Bende ana okuluna alışmışım. Alışkanlığımın zirve yaptığı dönemde, ana okulunun bitmesiyle arkadaş çevremin hepsine neredeyse veda ettim. Çünkü artık zorunlu eğitim hayatım başlıyordu. İlk başlarda kolay ve zevkli gibi görünse de okul hayatının zor olduğunu çok sonraları fark ediyorsunuz.

Başarılı bir ilköğretim ve orta öğretim hayatım oldu. Sürekli bilgisayar mühendisliğini düşünür ve derslerime çalışırdım. Bu çalışma 7. sınıfın sonuna kadar sürdü. Çünkü babam öldü. Bu ölüm bende çok kalıcı bir hasar bıraktı. Öyle derinden bir hasar ki  neredeyse 2 hafta odamdan dışarı çıkmadım. 8. sınıfında dersleri çok güzel olan Ersin’in, 2 tane zayıfı geldi. Hayatımda karnemde 1 görmemişken, bütün olumsuzluklar üst üste geliyordu sanki. Liseye başlamadan önce diplomamı almaya gitmiştim ve 4.10 gibi bir puanım vardı. Anlayacağınız takdirlik bir öğrenciydim ama yaşanan olaylar beni tembelliğe itmişti.

O zamanlar OKS sınavı vardı, şimdi ki adıyla SBS… Hiç ama hiç çalışmadığım bir sınavdan yine kötü sonuç almıştım. Çünkü artık canım ders çalışmakta dahil hiçbirşey yapmak istemiyordu. Geceleri uyurken, rüyamda babamı görmek ümidiyle yatıp kalkıyordum.

Yaz tatili vs. derken liseye kayıt dönemi geldi. Abim üniversiteyi bitirmiş ve askere gitmişti. Annem tek başına çalışıp, beni okutmaya çalışıyordu. Bana o küçük yaşlarımda hem ana, hem baba olmuştu anlayacağınız… Elbette ki kayıt günü yine işe gitmesi, geçinmemiz için para gerekiyordu. Sabahın 6’sında beraber okula gidip, okulun ilk kayıtlı öğrencisi olmuştum. Okul dönemi başlamış ve kayıt olan öğrenciler diploma puanlarına göre, alfabetik olarak sınıflara ayrılmıştı. Ben 9-E sınıfındaydım. Başlarda olmanın verdiği pozitif duygu beni mutlu etmişti ancak, bir türlü derslere ısınamamıştım. Sınıf listesinde ilk sırada yer almamdan dolayı sözlülerde falan hep kötü alırdım, çünkü çalışmazdım. İnsan anlamadığı, sevmediği derse çalışmazmış.

Arkadaş çevresi yaptıkça kaynaşmaya başlamıştım ve sınıftaki bir grup öğrencinin Knight Online adlı bir oyun oynadığını duydum. Orta okuldan beri bilgisayar ile içli-dışlı olduğum için merak ettim ve indirip oynamaya başladım. Bu oyun bende öyle bağımlılık yaratmıştı ki, okula gitmiyordum, sınavlara girmiyordum, sürekli rapor alıyordum. Lise 1’de ilk dönem karnemde 7 tane 1 vardı. Bende dahil olmak üzere, annemde şok içindeydi. Hayatımda böyle karne almamıştım çünkü. Lise 1’in ikinci döneminde bu rakamı 3’e düşürdüm ancak sorumluluk sınavlarında yanlış ders seçimi sonrası sınıfta kaldım. İkinci kere Lise 1’i okumak hiç istemiyordum ancak yapacak birşey yoktu. Bu seferde 9-K şubesine verildim. İkinci yılım olmasına rağmen, şubem fena değildi. Zayıfsız olarak geçmiştim o sene.

10. sınıfa başladığımızda artık alan seçimi yapmamız gerekiyordu. Ancak ben şehir dışındaydım ve yetişemedim. Müdür yardımcılarını çoğu öğrenciler bilir, azcık ipnelerdir. Ama bizim müdür yardımcısı baya ipneymiş ki benim puanım eşit ağırlığa yetiyorken, beni sözele atmış. Hayatımızın geri kalanında seçeceğimiz meslek, bu alanlara göre belirlenecek ve müdür kendi kafasına göre beni sözele atmış. İtiraz etsekte sonuç değişmedi ve sözelden devam ettik. 10. sınıfı da çok rahat şekilde, zayıfsız geçmiştim. Okulda herkesin dilinde şu vardı; “Sözel öğrencisi, çalışmadan geçer.” Bok geçer. 11. sınıfa geldiğimde artık bu sözlere aldanarak, okula defter dahi götürmüyordum. Hocaların kendini de evde unutsaydın sözüyle, daha da rencide olmuş bir şekilde okuldan soğuyordum. Eğitim sistemine, sırf bu okulumdaki hocalarım yüzünden küfür ediyordum. Sadece ben değil, sınıfta herkes o durumdaydı. Sözel derslerimizde uyuyorduk. Başı kalkık olan yoktu sınıfta. Bir ara edebiyat hocamız bile canı çekmiş olacak ki uyuyordu!

11. sınıfta hiç çalışmadığım halde, sınıfça sevmediğimiz dil anlatım hocamız vardı. Sınıf öğretmenimiz olduğu içinde, bizi az çok biliyordu. Karne günü tek zayıfım vardı, dil ve anlatım. Bildiğiniz üzere dil ve anlatım dersi zorunlu ders ve geçemezseniz kalıyorsunuz. Beni sorumluluk sınavlarında dahi geçirmeyen bir hoca… O sene okuldan atıldım. Daha doğrusu sınıfın yarısı atıldı. Çünkü hiçbirimizi geçirmedi gıcık karı! Üzerinden yıllar geçse de, o kadına olan öfkem bitmeyecek.

Eğitimin bitmesi için açık öğretime yazılmaya mecbur kaldım. 11. sınıfta atıldığım için ve birazda derslere çalıştığımdan, okulda kalan arkadaşlarımdan çok önce bitirdim. Bu sene de YGS‘ye girdim ancak çok parlak geçmedi. Tercih listemin ilk sıralarında yer alan Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım (ikinci öğretim) çıktı ve şu an bu bölümü okuyorum. Dersler şu anda gayet iyi, alttan dersim bulunmuyor. Öğrenim hayatımın en kolay ve rahat dönemini yaşıyorum diyebilirim.

Güncelleme: 25 Temmuz 2015 – Cumartesi

Okuduğum bölümü bitirdim çok şükür. Artık DGS veya açıktan 4 yıllık reklamcılığa tamamlayacağım bir şekilde. Reklamcılığı okumak istememin nedeni interneti seviyor olmam ve tamamen internete dayalı bir sistemde para kazanmam… Fakat bu süreç içinde daha iyi bir bölümü kazanmak için uğraşacağım. Baktım olmuyor özel üniversiteye falan yazılıp Hukuk vb. bölüm okumayı düşünüyorum.

Okulumun ikinci senesi evlendim. Bloğumu ilk açtığım zamanlarda birlikte olduğum kişi ile hayatımı birleştirdim sonunda. Mükemmel bir duygu. Bloğumda hem evlilik aşamasında yaşadıklarımı hem de öncesinde eşimle neler yaşadığımı aslında yazılara çokça dökmüştüm. Göz gezdirebilirsin.

Güncelleme: 28 Aralık 2017 – Perşembe

DGS ile yerleşemedik bir yere. Açıktan reklamcılık bölümü ise bulunmuyor. Reklamcılık istedik o da olmadı. İşletmeyi bitirmek üzereyim şuan. Hatta bitti sayılır. Evlendim demiştim bir önceki güncellemede. Şimdi ise 2 yaşında bir oğlum var. Nazar değer diye blogda falan hiç paylaşmıyorum. Evlilik, çocuk, iş-güç ve geçinme derdi derken özel üniversite hayalleri de yalan oldu. Zaten istesem de onu okumaya para yok. İttire ittire götürüyoruz hayatı.